KOZMOSUN ÇİNGENESİ (EDGAR MORİN'İN DÜNYA-VATAN KİTABI HAKKINDA KISA BİR YAZI)



              KOZMOSUN ÇİNGENESİ[1]

(Dünya-Vatan)


“Artık kendisi harabe olan ilerlemenin ortada bıraktığı bütün harabelerin içinde, kayıp bir gerçekliğin arayışı var[2]. Ölü bir geçmiş ölemiyor, doğmakta olan bir gelecek doğamıyor. Kör güçler, pozitif feed-back’ler, intihar çılgınlıkları dünya çapında yayılıyor, ancak barış, demokrasi, özgürlük, hoşgörü talebi de küreselleşiyor… Kültürleri koruyan bütün eski dokunulmazlıklar, bugün artık insanlığın hem yararına hem de zararına çalışmaktadır. Yararı, çeşitliliğin korunmasıdır. Zararı, birliğin engellenmesidir”[3].
   

Yaşayan en önemli düşünürlerden biri olan Edgar Morin (1921-….)  1951 yılından bu yana insanlığı ilgilendiren temel konularda eserler yayınlamaktadır. Aşağıda, felsefe, antropololoji, sosyoloji ağırlıklı olmakla birlikte ekonomi ve politika bilimini de içine alan disiplinler arası bir yaklaşımı benimseyen yazarın düşünce serüveni kısaca değerlendirilecektir.

Kaybolmuş Paradigma[4]’da (1975)  genel olarak biyo-antropolojik bir yaklaşımla insan öncesinden insanlığa geçiş, yabanıl yaşamdan topluluk yaşamına geçiş, bilincin, dinlerin, dillerin doğuşu gibi daha çok varlık bilimsel (ontolojik)  sorunları tartışan yazar, Dünya-Vatan[5]’da (2001) daha çok modernizmin yarattığı, sorunsallaştırdığı veya modernizmin; bilimin, teknolojinin ve çağdaş yaşam biçiminin çözemediği evrensel problemler üzerinde yoğunlaşıyor. Yazarın ‘’Dünya-Vatan”da yaptığına başka bir açıdan Post-Modernist bunalıma yol açan sorunların (nükleer silahlanma, ekolojik dengenin bozulması, ölümcül virüsler, şiddet, uyuşturucu, yabacılaşma vb.[6]) kapsamlı bir muhasebesi de denilebilir.

Avrupa’yı Düşünmek[7] (1988) ise yazarın düşünce serüveninde bir durak olmaktan çok bir sapma, eğreti bir duruş gibi gözükmektedir. Aydınlanmanın kökenleri, hümanizması, her şeyi sorgulayan ve sorunsallaştıran eleştirel yöntemi ve laisizminden sanayi devrimine Avrupa’nın uygarlık tarihindeki yeri yazarın özgün çizgisinde analiz edilmekle beraber, iki kutuplu dünyanın ve soğuk savaşın reel politiği yazarın özgün çizgisi dışında felsefi bir sorgulamadan güncel politikanın tartışmasına kaymaktadır. Bu eserde yazar, Avrupa’da yeşermiş ve dünyanın geri kalanından daha ileri bir durum olan iktisadi refah ve liberal demokrasinin soğuk savaş (ABD_SSCB karşıtlığı) ve özellikle Doğu Blok’unun totalitarizmi tarafından tehdit edildiği düşüncesi ile reel politiği evrensel felsefi sorunlardan ön plana çıkarmıştır.


Kaybolmuş Paradigma’da insanın tarih öncesi dönemden tarihi döneme gelişimi antropoloji ağırlıklı olarak incelenirken, Dünya-Vatan’da yerkürenin bir gezegen olduğunun keşfedildiği modern zamanların başlangıcından  (XIV:-XVI yüzyıl) günümüze olan dönem, yazarın değişiyle ‘’Gezegen Devri’’[8]  felsefi ağırlıklı bir bakış açısı ile konu edilmektedir. Varlık bilimsel (ontolojik) yaklaşım yerini değiştirici pratiğe (devrimci praksise) bırakmıştır.

Burada, kültürlerin, uygarlığın, doğanın üzerine sel gibi boşanan ve hem kültürleri, hem uygarlığı, hem de doğayı tehdit eden tekniği frenlemektir mesele… Sağ kalmamız evrimimizi devrimcileştirmemizi gerektiriyor. Başka bir geleceğe yol almalıyız. Yeni binyılda bilinçlerimize kararlılıkla yerleştirmemiz gereken budur[9].

Avrupa’yı Düşünmekte insanlığa önemli katkıları olduğu anlatılan batı değerleri: bilim, teknoloji, piyasa ekonomisi burada sorgulanmaya başlamıştır. Özellikle Doğu Bloku Sosyalizminin çökmesiyle piyasa ekonomisinin bu ülkelerde yol açtığı sefalet, teknolojinin yarattığı ekolojik ve nükleer tehlike göstermektedir ki; sorun batı değerlerinin evrenselleşmesi değil küresel ve insani sorunlarımızı çözecek yeni bir bilinç ve değerler sitemine ihtiyaç vardır.

Batı’nın dünyaya dayattığı, gelişmeyi sadece büyümeye indirgeyen[10] daha çok konfor, tüketim, ekonomik büyüme gerçek bir ilerlemeden çok sorun yaratmaktadır. Bunun yerine insanın psişik, ruhsal, ahlaki, kültürel ve toplumsal potansiyelini gelişmesini[11] hedefleyecek antropolojik gelişmeye ihtiyaç vardır.

Sorun küresel bir anlayışı geliştirmektir.  Çeşitlilik dehası üzerine kurulmuş bir evrensel topluma doğru gitmektir hikâye, homojenleşme değil,  buda bizleri kendiliğinden çelişkili, çifte bir zorlamaya götürüyor, ama sadece bu çelişki içinde zenginleşebiliyor bu zorlama: 1) her yerde birliği korumak, yaymak, yetiştirmek; 2) her yerde çeşitliliği korumak, yaymak, yetiştirmek, geliştirmek. Bu paradokstan yola çıkarak kültürleri hem korumak hem de açmak gerekiyor[12].










[1] Edgar MORİN, Anne Brigette KERN,  Dünya-Vatan, İletşim Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2001, s.209.
[2] MORIN, KERN, ,  Dünya-Vatan, a.g.e., s.100.
[3] MORIN, KERN, ,  Dünya-Vatan, a.g.e., s.113.
[4] Edgar MORİN, Kaybolmuş Paradigma, Birey ve Toplum Yayınları, 1. Baskı, Ankara 1985.
[5] MORIN, KERN, ,  Dünya-Vatan, a.g.e.
[6] MORIN, KERN, ,  Dünya-Vatan, a.g.e., ss. 110-112.
[7] Edgar MORİN, Avrupa’yı Düşünmek, AFA Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 1988.
[8] MORIN, KERN, ,  Dünya-Vatan, a.g.e., s. 16.
[9] MORIN, KERN, ,  Dünya-Vatan, a.g.e., ss. 110.
[10] MORIN, KERN, ,  Dünya-Vatan, a.g.e., s. 119.
[11] MORIN, KERN, ,  Dünya-Vatan, a.g.e., ss. 118.
[12] MORIN, KERN, ,  Dünya-Vatan, a.g.e., ss. 137–138.

Hiç yorum yok: